ANİMALİZM
Hayvan - Oluş
Yunanlıların “psukhé” diye adlandırdığı Perslerin ise bizim deyişlerimizde de geçen “Can” olarak
seslendiği şey neydi? “ Ruhtu. Nefesti.” Diyor Can Batukan, Anima-lizm felsefesini anlattığı kitabında.
Romalılar ruha “anima” dediler, Oluşta olan, harekete sahip olan anlamında ve canlıların harakete
sahip olanlarına da “animal” dediler. Bu da bir kategorilendirmeye yol açtı. Canlılardan harekete
sahip olmayanlar ruha sahip değildi; mantarlar, bitkiler gibi. Laurasse büyük felsefe sözlüğündeki
animal tanımından yola çıkarsak hayvanların birer özne olduğu kabul ederiz .
Hal böyleyken, basit bir canlının bile varoluşu oluşturan en önemli şeylerden biri yani seçimlerden
yoksun olduğunu söyleyebilir miyiz? Bu seçimleri doğayla olan bağlantısıyla yapmış olsa bile ona ait
olduğunu yok sayabilir miyiz? Elbette bir köpekten, insana benzer seçimler yapmasını bekleyemeyiz
çünkü köpek, insana dair logostan bihaberdir keza bu durum diğer türler için de geçerlidir. İnsanın ve
diğer türlerin aynı şekilde var olduğunu seçimler yaptığını söylemek yanlış olur fakat ortada bir
paydaşlık alanından bahsedebiliyoruz.
Animalizm bir yol göstericidir, insanın varoluşunda karşımıza çıkan yabancılaşma, makineleşme ve
mülkiyet düzeni gibi insanın kaçtığı durumları çözmek için bir yoldur. Charles Foster “Hayvan Olmak”adlı kitabında farklı hayvanların yaşayışlarını kopyalayıp doğada yaşadığında bir huzurdan ve oyaşama geri dönme ihtiyacından, arzusundan, bahseder. Bu deneyimden de yola çıkarak Animalizm’in iddia ettiği gibi insanın, insan olmaklığının esas itibariyle hayvan-oluşta olduğunu söylemesinde haklı bir yan görülebilir. Göçebe oluşu, ilkel oluşu kavramak, insanın önünde yeni algı kapıları açabilir. Doğadan kopalı yüzyıllar geçmedi ve evrimsel biyoloji için bu gülünecek bir süre, insanoğlu, biyolojik olarak hala doğaya ait ; bu da unutulmaması gereken bir detay.
Heidegger, Aristo’nun eseri olan De anima’nın bir ruhbilim metni olarak değerlendirilmesinin yanlış
olduğunu belirtir. Anima sadece insanın ruhu değildir. Ruh canlı varolanlar için için bir varlık
TEMELİDİR.Bu canlı olan tözüdür. Devam edecek olursak Aristo canlı ve cansız arasındaki farkın
hareket olduğunu ileri sürer yani aslında evrim dediğimiz değişimin sürecinden bakıldığında o kadar diğer türlerden uzaklaşacak kadar zaman geçirmedik. Varlık temelimizi anlamalı ve varoluş sorununu buna göre değerlendirme yoluna gidebiliriz.
İnsan- hayvan sorunsallaştırması, insanın hayvana karşı “ gıyaben bir farkı” olduğunu varsayar. Tıpki
insanın, robota karşı olan gıyabi farkı gibi. Bu fark esas itibariyle ruha sahip olmaya müktedir olmakla ilgilidir. Dünyaya ,ruha ,logosa ,akla ve şeye sahip olma meselesi.Heidegger, bu konu hakkında “Taşın dünyası yoktur.Hayvan dünyada yoksuldur. İnsan dünyada kurucudur” diyecektir. Başka bir deyişle hayvan bir dünyaya sahip olma imkânına sahiptir ancak bunu tam anlamıyla kullanamamakta dolayısıyla da yoksul bir dünyaya sahip olmaktadır.
Bunun doğru olup olmadığı konusunda etoloji ve biyoloji üzerinde yapılan çalışmalar, hayvan ve bitki duyarlılığın üst seviyede olduğunu ortaya koyuyor. Üstelik bunlardan bir mana üretmeye muktedir olduklarını söylüyor. Klasik Batı Felsefesi açısından bu bir sorundur, çünkü ona göre; hayvan tarifi ve
insan tarifi ontolojik olarak negatif nitelik taşır. Bu negatiflik yahut insanların diğer canlıları
ötekileştirmesini nasıl açıklayabiliriz? Bu sorunun yanıtını Heidegger ve Uexküll veriyor. Heidegger
hayvan dünyasını “Umwelt” yani çevreleyen dünya, insanın dünyasını ise dünya yani “Welt” olarak
tanımlar (1920/1930 ders notları) ve sonrasında da bu ikisi arasında fark olup olmadığı meselesini
tartışmaya açar. Hayvanın dünya sahibi olma gücü tartışması..Uexküll , Umwelt kavramını izah
ederken köpük örneğiyle gider. Her bir türün dünyası onu çevreleyen büyük ya da küçük birer sabun
köpüğüne benzer der. Bu onun algılayabileyeceği ve anlamlandırabileceği dünyanın sınırıdır. Bu
köpük hem o canlının sınırlarını belirler, hem de bizim onu anlamlandırmamıza engel olur. Bu zorluk
da hayvan duyarlılığının tümüyle yok farz edilmesine yol açabilir. Ancak bilimle son dönemde bu
duvarları aşabiliyoruz. Peki gene de bu köpük örneği yeterli mi? Heidegger ‘e göre insanın dünyası
geniştir ve daima daha derinlere nüfuz eder bu da günümüz dünyasını açıklayan bir durum aslında.
Aynı zamanda doğadan nasıl koptuğumuzu ve modern dünyadaki yaşadığımız tüm sorunların temelinide açıklayabiliyor.
Felsefeyi bir kenara bırakıp, bizimle beraber yanı başımızda büyüyen hayvanlara baktığımızda bir
seçimler ve varoluşlar silsilesi görebiliyor muyuz? Kendi köpüğümüzden içeri sızan kadarı belki
de..Kendi logosumuza dahi sızan bir örnekten bahsedelim; Koko 1971 yılında San Fransisco’da doğar ,eğitmeni tarafından 1000’in üzerinde insan diline ait sözcüğü kullanabilmesini sağlayan bir işaret diliöğretili ve insanlara yakarır bu Koko ; “Ben Koko. Ben çiçeğim, ben doğayım İnsanları seviyorum,dünyayı seviyorum ,ancak insanlar salak, salak!Çok üzülüyorum , ağlıyorum . Zaman azalıyor, dünyayı düzeltmeliyiz, ona yardım etmeliyiz, çok çabuk olmalıyız, doğa sizi görüyor, teşekkürler.”Tam tersinden gittiğimizde, kurtlar yahut ayılar tarafından “yetiştirilen” insan bebekleri
incelendiğinde, yaşadığı türün algı penceresine yaklaştığı, onlarla hayvan oluşu, insan oluşu
yaşadığını görebiliyor bilim insanları. Anlamıyoruz, ötekileştirdiğimiz canlıların ötesinde insan
varoluşuyla boğuşuyoruz. Fakat doğa yakarıyor ve varoluşun anahtarını veriyor belki de. Hayvan oluşu insan oluş u gösteriyor.
Yazan: Guernica
Kaynakça –ileri okuma
Belgesel önerisi: Earthlings
Anima-lizm –Can Batukan -6:45 yayınları
Hayvan Olmak- Charles Foster- Aprıl yayınları
Yorumlar
Yorum Gönder