SOSYALİST DÜŞÜNCE

Diyalektik Materyalizm: Öncelikle bir bilimsel anlayıştır ve Marksist felsefedir.Bilimler gerekli olarak diyalektiktir: Çünkü,
bilimler evrenin en genel yasalarını kabul etmezlerse bir bilim olarak kurulamazla.Materyalisttir çünkü bilimler maddi evreni
konu alırlar.tarihsel materyalizm ise diyalektik materyalizmin ilkelerini topluma uygularlar.Marksizm de teoriyi(yani bilgiyi)
pratikten (yani eylemden ayırmamak gerekir).

Diyalektiğin 1. İlkesi:Her şey birbirine bağlıdır.(spor spordur,siyaset siyasettir.Ben siyaset yapamam diyen sporcu
yanılmaktadır aslında.çünkü bunlar birbiriyle bağlıdır.Eğer savaş spor için ayrılan ödenekleri yutarsa stadlar nasıl yapılacaktır? Ödeneksiz spor olmaz ama bir barış siyaseti olmadan da ödenek olmaz.Sonuç olarak spor siyasetten ayrılamaz.

2.İlkesi:Her şey durum değiştirir(Evensel değişme ve kesintisiz gelişme yasası) Günlük yaşamda da biliyoruz ki her şeyin hareket olduğunu,her şeyin durum değiştirdiğini.Mesela masada durmakta olan elmanın hareketsiz olduğunu.Diyalektik düşünceye göre bu elma yine de hareket halindedir ve on gün sonra bugünkü halinde olmayacaktır.

3.Nitel değişiklik: Suyun 100 derecede kaynamaya başlaması ve ardından buhar haline geçmesi ok iyi açıklar.Isının gitgide arması ile tuttuğu sıcaklığın niceliği artar.Belirli bir anda su durum değiştirir:sıvı niteliği kaybolur ve gaza dönüşür fakat kimyasal yapısı aynı kalır.Sonuç olarak nicel değişiklik ile nitel değişiklik arasında bir bağ vardır.

4.Zıtların Savaşımı:Diyalektiğe göre,doğadaki nesnelerin ve olayların iç çelişkiler içerdikleri,çünkü hepsinin olumlu olumsuz yanları,bir geçmişleri ve bir gelecekleri olduğu,hepsinin yok olup giden ya da gelişen öğeler taşıdıkları görüşünden hareket eder;zıtların mücadelesi, eski ile yeni,ölen ile doğan yitip giden ile gelişen arasındaki savaş,işte bu ,gelişme sürecinin nicel değişmelerin nitel değişmelere çevrilmesindeki içeriktir.

1848 Haziran,Fransa’da işçi sınıfının,silah elde,yaşama hakkını savunduğu barikatların,burjuvaziye karşı yükselmişti.Marx ve
Engels ütopyacıların aksine bu savaşta devrimci militanlar olarak yer almıştırlar.Bilimsel sosyalizm 2 büyük buluşa dayanır 1.
Materyalist tarih anlayışı 2. Artı değer yoluyla kapitalist üretimin sırrının çözümü.

1848 Devrimi: 4 Şubat 1848 de Fransa daki burjuva monarşisi bir devrim ile devrildi.Kral Leopold Liberal
bakanlarına,vekillerine ve bakanlarına eğer ulus bunu talep ediyorsa tahtunu terk edeceğini duyurdu.Geçiçi hükümet
kuruldu.Tabii bu cömert hareket burjuva devlet adamlarını o kadar etkiledi ki hemen tüm isyan duygularını bastırdı. Geçiçi hükümet kuruldu.Bu durumda Komünistler birliğ devrimci hareketi hızlandırma işinda hareket edebilmek için çok zayıftı ve çok geçmeden kıtada yeniden örgütlenmesinin yalnızca başında olduğu görüldü.Bunun bir önemi yoktu çünkü işçi sınıfı şimdi propagandasını açıkça yürütme aracını ve olasılığını kazandı. Marks ve Engels bundan sonra artık hızlanmaya başladılar ve Neue rhenische Zeitung’un ilk sayısını çıkardılar.Fransa siyasi ve keza ekonomik açıdan Avrupa kıtasında başı çekiyordu. Fransız burjuvazisi birçok sorununu halletmişti ve diğer Avrupa ülkelerine nazaran ileri bir konumdaydı. Tüm bunların 1848‟in Fransa‟da böyle patlamalı bir niteliğe bürünmesine katkı sağladığına şüphe yoktur. “Emeğin örgütlenmesi ve çalışma hakkı”. Hemen akabinde gerekli önlemler alındığı gibi bir hafta sonra da Paris‟te çalışma günü on saate düşürülmüştür.

Oysa diğer Avrupa ülkeleri arasında nihayetinde en öne çıkacak olan Almanya‟da, burjuvazi Fransız burjuvazisi kadar bile olamaz ve “devrim” çok daha düşük bir aşamada kalır. Viyana Ulusal Muhafızı 1848 Ekim ayındaki devrimin başından itibaren açıkça saray nedimleriyle birlikte saf tutar, yine belirli bir kesimi sonlara doğru imparatorluğun emrindeki serserilerle birlikte açıktan açığa proletaryaya karşı savaşır. “Emeğin örgütlenmesi ve çalışma hakkı”. Hemen akabinde gerekli önlemler alındığı gibi bir hafta sonra da Paris‟te çalışma günü on saate düşürülmüştür.

Devrimde sosyalist taleplerin ön plana çıkması, devrimin hemen sosyalist bir içeriğe bürünmesi, işçi sınıfının belli bir çoğunluğa sahip olduğu bütün burjuva devrimlerinde kaçınılmazdır. Fransa 1848 örneği bunu artık her iki sınıfa da net bir şekilde göstermiştir. Aynı olgunun diğer yüzüyse proletaryanın ilerleme merakına karşı, burjuvazinin durma ısrarı, kendi devrimini bile gerçekleştirmekten aciz olmasıdır. 23 Haziran‟da korkunç bir ayaklanma patlak verdi. Ulusal atölyelerle ilgili talepleri tanınmadığı takdirde silaha sarılacakları tehdidinde bulunan işçiler müthiş bir kararlılık ve disiplinle şehri kuşattılar.

Bu dört gün içinde olup bitenler tarihsel açıdan çok ayrı bir yere oturmaktadır. Öyle ki kimi tarihçiler açısından modern Fransız tarihinin miladı Haziran 1848‟i işaret eder. Paris işçi sınıfı, bu süreçte, artık bir kendinde-sınıf değil, kendisi-için- sınıf olduğunu
gösterir.

İşçi sınıfı, daha bir ay önce kendi beyannamelerinde, Komünist Manifesto‟da yazılan “işçilerin vatanı yoktur” sözünün laftan ibaret olmadığını burada dosta düşmana gösterir: Gerçekten de işçi sınıfının vatanı yoktur! İşçi sınıfı kökeni, niteliği, mücadelesi gereği enternasyonalisttir; burjuva çağa ait olan yurtseverlik, vatan, ulus-devlet, ulusalcılık ya da milliyetçilik vs. gibi anlayışlarla ya da kurumlarla yakınlaşması halinde kendi sonunu hazırlar. Fakat Fransız proletaryasının belirli bir kesimi, önderliğinin yanılsamaları yüzünden yirmi yıl sonra bu yanılgıya düşer.
Lenin‟in de üstüne basa basa vurguladığı üzere, Yurtsever yanılsamaları ile körleşen proletarya bunu algılayamamıştı.
Yurtseverlik fikrinin kökeni onsekizinci yüzyıldaki Fransız Devrimi‟ne dayanır. Bu fikir Komün sosyalistlerinin zihnini egemenliği altına almıştı ve örneğin devrimci ve sıkı bir sosyalist olduğu tartışılmaz olan Blanqui bile gazetesi için şu burjuva çığlığından daha uygun bir başlık bulamamıştı: “Yurt Tehlikede!” Birbiriyle çelişkili iki görevin, yani yurtseverlik ile sosyalizmin bir araya getirilmesi Fransız sosyalistlerinin sonunu hazırlayan bir hataydı.
Sosyalizm her şeyden önce bir maddi bolluk toplumudur. Emek üretkenliğinin sanayi temelinde alabildiğine ilerlemesi ve insanla insan arasındaki maddi sorunların nesnel zemininin kaldırılmasıdır. Bu anlayış, insanlar arasındaki gerçek insani ilişkilerin yerleştirilebilmesi için onun varoluş koşullarının düzeltilmesi gerektiğini, zira salt kendi maddi ihtiyaçlarının (yeniden-üretim maddelerinin) peşinde yaşamlarını heba etmelerinin insanların zihinsel ve duygusal gelişiminin önünde büyük bir engel teşkil ettiğini ve her şeyden de önce bir bölünme ve bir kutuplaşma anlamına geldiğini önkabul olarak alır. Bu anlamda sosyalizm her şeyden önce ekonomik bir kategoridir, yani üretim araçlarının gelişkinliği ve bireyler arasındaki
bölüşüm sorunudur.


Paris merkezli olaylar, Viyana, Milano ve Berlin ayaklanmalarıyla yankısını bulmuş ve Rusya sınırına dek tüm Avrupa harekete
sürüklenmişti. İleri ülkelerde devrimci kabarma başlamış ve elbette diğer ülkelere de sıçramıştı! Bu koşullar altında, “bu
kavganın ancak proletaryanın nihai zaferiyle sonuçlanabileceğinden artık hiçbir biçimde kuşkulanamazdık” diye yazar Engels.
Ancak, 1848‟in toplumsal devrimi, kendi nesnelliği gereği, içinden burjuva cumhuriyeti çıkarmıştı. “Tarih bizi ve benzer
düşüncede olanların hepsini haksız çıkardı. Tarih gösterdi ki, Avrupa kıtası üzerindeki ekonomik gelişme durumu, o zaman,
kapitalist üretimin kaldırılması için henüz yeterince olgunlaşmamıştır.” Yani proleter devrimi henüz güncelliğe sahip değildi.

Ondokuzuncu yüzyıl Avrupa tarihinin ilk yarısını gerçekten anlayabilmek için, dönüp bir kez daha Fransız Devrimi‟ne bakmak mecburiyetindeyiz. Büyük Devrim‟in getirdikleri egemen sınıflar nezdinde inanılmaz bir korku ve panik havası yaratmıştı. Avusturya İmparatoru Ferdinand ülkeyi saran devrimci ayaklanmaları duyduğunda, “Söyleyin halka, ne istiyorlarsa kabul ediyorum!” der. Ama proletaryanın ayaklanması yankısız kalmamıştır. Devrimin ders çıkartılacak önemli olgularından biri de, Marx ve Engels‟in o zamana kadar büyük bir öngörüyle kâğıt üzerinde ortaya koydukları tespitin somutta kanıtlanmasıydı. Fransa‟daki devrim bir kez başladıktan sonra, tek bir ülkeyle sınırlı kalmamış ve diğer ülkelere sıçrayarak süreklileşmiştir. Tüm Avrupa 1848 devrimleriyle sarsılmış, “beklenen felaket” geldi mi tam gelmiştir! Dolayısıyla devrimin enternasyonal niteliğine değinmek gerekiyor.

Fransa‟dan çıkıp, yirminci yüzyılın başında her yönüyle kaynamakta olan Rusya‟ya bakalım. Stalinistlerin 1917 Şubat Devrimi‟nin bir “burjuva devrimi” olduğu ve önce ilk aşamadan geçen Rusya proletaryasının sonra diğer aşamayı hallettiğine ilişkin âvâzelerin(naraların) aksine, Şubat Devrimi kendi adını inkâr eden bir “devrim”dir. Bir devrimdir, doğru: Şubat‟la birlikte, Lenin‟in sözleriyle, “Rusya‟da iktidar yeni bir sınıfın, burjuvazinin ve burjuvalaşmış büyük topraksahiplerinin eline geçmiştir. Bu anlamda, Rusya‟daki burjuva demokratik devrim tamamlanmıştır.”[25] Dolayısıyla devrimin en önemli kurallarından biri iktidarın sınıfsal niteliğinin değişmesi olduğuna göre, bu bir devrimdir. Ne var ki kendi sorunlarını çözmekten aciz olan basiretsiz burjuvazi bu süreçte onlarca geri adım atmıştır.

Rusya‟da bunlar olmuştur da Türkiye‟deki burjuva devrimi farklı bir yol mu tutturmuştur? İktidarı, o da belli bir döneme yayılan bir süreçte alan Türk burjuvazisi hangi demokratik talebi yürürlüğe sokabilmiştir? Bir toprak reformu mu yapmıştır, yoksa ağalarla, şeyhlerle mi anlaşmıştır? Yoksa “devrimci lafların arkasına sığınarak” sendikalaşma, sekiz saatlik işgünü, örgütlenme, demokratik seçimler, ulusal özgürlükler gibi en temel hakların yokluğunda, şapka değişikliğiyle mi (“şapka devrimi”) yetinmiştir? Yoksa her türlü özgürlüğü kıstıktan sonra, tek parti diktatörlüğü altında seçme ve seçilme (!) hakkı mı vermiştir?
Paris Komünü: Paris Komünü, resmi anlamda 1871 baharı boyunca iki ay iktidarda kalmış yerel bir yönetimdir. Fakat içinde şekillendiği koşullar, tartışmalarla yürüyen kararları ve acılı sonu onu zamanının en önemli politik dönemlerinden biri
yapmaktadır.
Fransa-Prusya savaşında Fransanın bozguna u¤ramasının ardından Fransız hükümeti, Paris Ulusal Muhafızı;nın toplarının halkın eline geçmesini önlemek üzere birlikler göndermeyi deneyince, askerler yuhalayan kalabalığın üzerine ateş etmeyi reddederek, silahlarını subaylarına çevirdiler. Paris Komünü, böylece, Mart’ın onsekizinde başlladı. Komün, Fransa-Prusya Savaşı sonucu hoşnutsuzlaşan ve ya- şama koşulları kötüleşen esas olarak Fransız işçi sınıfı ve bağlaşıklarının ayaklanmasından kaynaklanır. Geçici bir merkezi hükümet (Ulusal Muhafız Komitesi) oluşturulur ve bu merkezi hü kümet seçime giderek kısa sürede yetkilerini Komün’e bırakır. Komün meclisinin çoğunluğu işçilerden oluşmuyor idiyse de, Birinci Enternasyonal’e (Uluslararası Emekçiler Derneği) üye işçiler Komün’de en ön safta çarpıştılar. Ve Paris’li işçiler toplara el koymakla yetinmediler: “Komün, Fransız toplumunun tüm sağlıklı öğelerinin gerçek temsilcisi, ve dolayısıyla gerçek ulusal hükümet olduğu kadar, aynı zamanda bir işçi hükümeti, ve böylece, kurtuluşunun gözüpek bir savunucusu niteliği ile, sözcüğün gerçek anlamında uluslararası bir hükümet idi de” Komün, tarihteki ilk işçi hükümetidir. Sadece 71 gün ayakta kalmayı başarsa da bu hükümet, daha sonraki isçi hareketlerinin stratejik ve programatik inflasında temel bir yol göstericisi olmuştur. Lenin, Ekim Devriminin Komün’ün açtığı yoldan yürüdüğünü özellikle vurgular. Komün’ün yaptığı ilk iş, kendisini ortaya çıkaran koşulları anlamlandırması ile doğrudan ilgiliydi. Komün, ordudan kurtuldu¤u ve onun yerine çoğunluğu işçiler tarafından oluşturulan bir Ulusal Muhafızı geçirmiş bulunduğu için direnebiliyordu. Bu yüzden Komün sürekli ordunun kaldırılması kararını aldı ve yerine silahlı halkı geçirdi.
Devamla, Komün, manevi baskı aleti olan “rahiplerin iktidarı”nı kaldırmaya girişti ve varlıklı kurumlar oluşturan tüm kiliselerin dağıtılıp mülksüzleştirilmeleri kararlafltırıldı. Adalet teflkilatı da, profesyonellerin elinden alınarak diğer kamu görevlileri gibi yargıç ve hakemler de seçimle belirlenmeye başladı
Komün, liberal temsili demokrasilerden doğrudan demokrasiye yaklaşan uygulamaları ile ayrılır. Bütün kamusal işllerin yurttaş denetimine açılması ve temsil ilişkisinin emredici vekalet ve geri çağırma demokratik ilkeleri üzerinde yükselmesidir. Böylece Komün’de bütün yurttaşlar, kendi adlarına özgürce karar verme, kendileri için anlamlı seçenekler üretme, istemlerini, gereksinimlerini ve eylemlerini bu kararlar ve seçenekler doğrultusunda düzenleme olanağına ilk kez gerçekten kavuşmufltur. Tüm yöneticilerin seçimle işbaşına gelmesi, gerektiğinde aynı anda ve zamanda görevden alınabilmeleri, kendilerini seçen seçmenlere karşı sorumlu olmaları herkesin yönetime katılmasının kurumsal koşullarının gerçekleşmesini sağlamıştır. Komün’ün yaptığı önemli işlerden biri de, egemen sermaye sınıfı dışında kalan işçi sınıfı harici halk tabakalarını da özellikle mülkiyet üzerinde aldığı tedbirlerle kazanmaya yönelmiş olmasıdır. Sovyet Demokrasisi de Kasım 1917’de aynı temel ilkeler üzerinde yükselmiş, daha sonra tarihsel koşullar içinde farklı biçimlenmiştir. Sovyet Demokrasisi, kurulurken köylülüğü ve küçük burjuvaziyi de kazanmaya, en az›ndan tarafsızlaştırmaya yönelmiştir. Komünün, bu konuda oldukça başarılı kararlar aldığı görülür.

Marx’ın şu vurgusuna özellikle değer vermek gerekir: “Emek bir kez kurtulunca her insan bir emekçi durumuna gelir ve
üretken çalışma, bir sınıfın öz niteliği olmaktan çıkar” Komün deneyiminin bize öğrettiği önemli iki şey var: ilki, toplumsal özyönetim (demokrasinin derinleştirilmesi) düşüncesinin
işçi hareketi ile doğrudan bağlı olduğu, ikincisi, işçi sınıfı hareketinin vazgeçilmez bir tarihsel demokratikleşme perspektifi ile
karakterize olduğudur. Sosyalistler anarşistleri hayalcilikle suçlar; ikinciler de birincileri devlet idealinin tiranlıkla sonuçlanacağını görmemekle.
Hadiseyi kabalaştırarak sunuyorum, her kabaşlaştırmanın bazı haksızlıkları getirmesi riskini de göze alarak.Paris Komünü sosyalistlere göre, örgütlenme noksanlığından, devletin ele geçirilmemesinden, iktidarsızlıktan ve daha özel olarak proletarya
diktatörlüğünün kurulmamış olmasından dolayı yenilmiştir. Kropotkin’e göreyse devlet aygıtının alaşağı edilmemesi ve mülkiyetin ortadan kaldırılmasına cesaret edilmemesinde görünür sorun.

İ
RUS İHTİLALLER

1891-1892 yılları Rusyanın kıtlık ve açlık yılları, Çar aç mideleri önce doyurması gerekirken sürekli dışarıya buğday ihraç ederek döviz elde edip, sanayileşmek yolunu tercih etti. Lenin için bu tablo bulunmaz bir fırsattı, nitekim fırsatı iyi değerlendirerek sokaktaki sıradan bir insana bile ayaklanma ilmini ve stratejisini kısa zamanda öğretmekte ve kazandırmakta güçlük çekmedi, önce kışkırtma, ardından sokak gösterileri derken, nihayetinde halk ayaklanmasına dönüştürmeyi beceren bir
maharet örneği sergiledi Lenin..
Nasıl ki Fransız ihtilâlinin nedeni eski Fransa ise, Bolşevik ihtilalin müsebbibi de eski Rusyadır. Her şey, Kilise ve Çarın elinde,
onlar ne diyorsa o oluyordu.. Her ikisi de merkezi teşkil ediyordu. Merkezin etrafında ise büyük toprak ağaları vardı, yani asiller. Köylüler toprağa bağlı adeta köle idiler, bu yüzden köylü mevcut kurulu rejime büyük bir öfke ile dolu idi... Geniş
kesimlerden öfke sesleri çığ gibi çoğaldıkça ipleri biraz gevşetmek zorunda idi Çar, çünkü tüm dünyada olduğu gibi Rusyada da tarım toplumundan sanayi toplumuna doğru geçiş söz konusudur. Sosyolojinin bir tespitidir: her geçiş süreci sancılıdır
gerçeği. Nitekim Çarın sıkı disiplin uygulamalarından birazcık taviz vermesiyle, korktuğu sancı başına gelecektir. Lenin, 1903 Roma Kongresinde düşüncelerini ifade eder. Büyük bir taraftar grubu tarafından desteklenir. Bu gruba, çoğunluğu ifade eden Bolşevik adı verilir. 1905 yılında sosyal adaletsizlik artar, işçi sınıfı ve köylülük ayaklanır. [3]  Sonunda 9
Ocak 1905te Kanlı Pazar adıyla anılan gün yaşandı. Binlerce insan çalışma saatlerinin azaltılması ve yaşam standartının yükseltilmesi isteğiyle greve çıktı. Rus askerleri tedbirsizce kalabalığa ateş açtı ve 1000den fazla insan öldü. Bu olay Rusyada
büyük infiale neden oldu. Sonucunda Bolşevizm ve komünist lider Leninin yıldızı parladı. Leninin taraftarları Çarlık tarafından bastırılsa da parlamento kuruldu, çok partili sisteme geçildi ve Çar 2., Nikolay 1906 Anayasasını kabul etti. [2]  Çarlık Rusyası;na
karşı yapılan ilk girişim başarı kazanamaz Emperyalist ülkelerin dünyayı kendi aralarında yeniden paylaşmak için başlattıkları I. dünya savaşına kendisine yeni topraklar
kazandırmak amacıyla katılan Çarlık, üç yıl boyunca savaşı sonuna kadar sürdürme politikasını devam ettirdi. Ancak 1917
yılına gelinirken, savaş cephelerinde Çarlık önemli başarısızlıklarla karşı karşıyaydı. Ekonomik buhran sürekli derinleşiyordu.
1917 yılına girildiğinde, yiyecek, hammadde ve yakıt sıkıntısı had safhaya ulaşmıştı. 1905 Devrimi okulunda okumuş Rusya proletaryası, Çarlığın yıkılmasının gerektiğini yüksek sesle söylemeye başladı 8 Mart 1917-Dünya Kadınlar Gününde başlayan protestolar son derece barışçıl başladı. Ücret dengesinin adil dağılımını talep
eden halk, Çar tarafından zorla dağıtılmaya çalışıldı. Artan tepkiler üzerine parlamentoyu feshetmek isteyen Çara karşı
parlamento başkanı devlete el koyduğunu açıkladı. Rusyada liberal bir yönetim başladı.
1917 Şubatına gelindiğinde ekmek kıtlığı, grevler, lokavtlar ve gösteriler herkesin Rusyanın anarşi uçurumunun kenarında olduğunu düşünmesine yol açıyordu. Ordunun başındakiler iki seçenekleri olduğunu gördü; ya halkın üzerine asker

gönderilecek ve ayaklananlar bastırılacaktı ya da Duma ile işbirliği içinde politik bir çözüm bulunacaktı. İkinci alternatifi kullandılar ve Duma da kendine göre bir çözüm önerdi.
1917 Ekim Devrimi, sınıfsız yaşamı hemen ortaya çıkaramaz. 1922-1928 yıllarında 5 yıllık kalkınma hamlelerinde devletçilik
politikası uygulanır. Eğitim ve sağlık eşit olarak herkesin yararlanabildiği ve parasız hale getirilir. Büyük toprak ağalarının elinden toprakları alınır. Sermaye sahipleri Bolşeviklere karşı çıkar, ama başarılı olamazlar.Bolşevik İhtilâli, Rusyanın kaderini
belirleyen önemli ihtilâllerden biri olmakla beraber I. Dünya Savaşının itilaf devletleri açısından seyrini değiştirmiştir V.İ.Lenin önderliğindeki Bolşevikler,amaçlananın aksine gene burjuvaların iktidar olduğunu gördüler ve Tüm İktidar Sovyetlere
sloganıyla devrime başladılar.Fakat,isyandan önce Petrograd Sovyetleri Leninistlere karşı Petrograd kentinde saldırıya başladılar.Temmuz 1917de bir Leninist isyan başlar.Fakat,başarısız olan bu hareketten sonra Lenin Finlandiyaya kaçar.3 aylık
kaçıştan sonra Lenin,1917 Ekiminde Bütün İktidar Sovyetlere sloganıyla devrime başlar.Geçici hükümet tasfiye edilir,Vladimir İlyiç Lenin başkanlığında bir hükümet kurulur.
Leninizmin en önemli özelliği dışardan bilinç taşımayı birincil öncelik saymasıydı. Marks'a göre proleterya sınıf bilincine kendisi ulaşacaktı ve sonunda devrimi yapacaktı. Lenin ise Sosyalizm için insanların bilinçlenmesini beklersek en az beş yüz yıl beklememiz gerekir. dedi ve proleteryaya bilinç taşınması gerektiğine hükmetti. Sonunda darbe ile de hedefine ulaştı.
1924te Lenin hastalandı ve öldü. İktidarda olan tek parti- Sovyetler Birliği Komünist Partisi idi. Sorun ise onun başına kimin
geçeceği idi. İç savaş döneminde ılımlaşan ve Josef Stalinle yakınlık kuran Lenin ölmeden önce Stalin;in devrimin korunması için tehlikeli biri olduğunu ve iktidarın sol Bolşeviklere verilmesi gerektiğini söyledi ancak bu görüşler dikkate alınmadı. İç
savaş döneminde Kızıl Ordunun komutasını üstlenen Troçki başlarda Stalini desteklese de Stalinin Lenin döneminde başlatılan NEP-Yeni Ekonomik Politikadan çıkılması gerektiğini savunması bardağı taşırdı ve Troçki muhalefete geçti. Stalin de
1928e kadar Troçkinin elindeki bütün yetkileri aldı ve onu sürgüne gönderdi.
Troçki 1940ta Stalinin ajanları tarafından suikaste uğradı. Stalin ise ülkesini 2. Dünya Savaşına sürükledi. Savaşta Hitlere karşı ABD ile ittifak yapan Stalin tarihin akışını değiştirdi ve Yalta Konferansından sonra başlayan Soğuk Savaşa neden oldu. 1953;e kadar iktidarda bulunan Stalin uzun sürecek ve Doğu Bloğunun kaybetmesinin kesin olduğu Soğuk Savaşı başlattı ve
büyük ihtimalle de Sovyetlerin sonunu hazırladı. Lenin tüm hesaplamalarını en küçük detayına kadar gözden geçirmenin yanı sıra medyanın gücünü bildiği için ISKRA
gazetesinde verdiği sürekli mesajlarla işçiyi köylüyü kendi çekim alanına aldı, yayınlanan her makalesi kitlelere heyecan aşılıyordu, öyle ki; yayınlanan makaleler zamanla birikerek bir yıl sonra; Ne yapmak gerek? (What is to be Done) adlı kitaba dönüştü. ISKRA gazetesi deyip geçmemek lazım, bu gazetenin etkisiyle Bolşevikler bir anda marjinal durumdan kitlesel güç
hale geldi diyebiliriz.

 SSCB VATANDAŞLIK HAKLARI
SSCB’de herkes istediği tatil beldesine yılda bir kez gidiş talep edebilir.
SSCB’de sendikadan onay alınmadan işçi işten çıkartılamaz.
SSCB herkese ücretsiz profesyonel sağlık hizmeti veren ilk ülkedir.
SSCB’de uygun lise notları karşılığında her öğrencinin üniversitede ücretsiz okuma hakkı vardır.
SSCB’de süt mutfakları adı verilen süt ağı ve ücretsiz süt alınıyordu.
SSCB’de,herkesin çocuğu için ücretsiz okul öncesi ve kreş hakkı vardır.
SSCB herkese yılda 1 ay tatil izni veren ilk ülkedir.
SSCB diplomasını alan üniversite öğrencilerine iş garantisi vardır.
SSCB’de her vatandaş evden işine ücretsiz ulaşım hakkına sahiptir.
SSCB’de her yeni anne olmuş yurttaş,3 yıl doğum iznine ayrılıyor ve yardım ücreti alıyordu.
SSCB insanlık tarihide günde 8 saatlik mesaiyi sağlayan ilk ülkedir.
SSCB’de herkesin bir apartman dairesine sahip olma hakkı vardır.


Kaynaklar: Felsefenin Temel ilkeleri- Georges Politzer(Sayfa :Yayınları),Karl Marks-Franz Mehring(Atlantis Yayınları),Lenin-
Şafak Özbilek(Kod Yayıncılık),Leo Huberman-Sosyalizmin Alfabesi(Sol Yayınları),Tek Ülkede Sosyalizm Tartışmaları(Kurtuluş
Sosyalist Dergi Yayınları)-Süha Ilgaz,’Gerçek Demokrasi Olanağı’ Paris Komünü-Mustafa Bayram Mısır(Praksis Sayı 10 sayfa
105-122)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar